
“Doğu’nun Nietzsche’si” olarak da nitelendirilen Halil Cibran genelde şair ve ressam olarak bilinir. Ancak 20’inci yüzyılın ilk yarısında Batı dünyasının da en çok sözünü ettiği Doğulu olmasının sebebi, Cibran’ın herşeyden önce bir düşünür ve filozof olmasıdır.
Halil Cibran, 6 Aralık 1883’te Lübnan’ın Bkarre şehrinde doğar. Dört yaşındayken başladığı bir yıllık köy okulunda Arap dilinin ve aritmetiğin temelleri ile tanışır. İlk yılları köyde geçer. Ancak yolsuzluk ve vergi kaçakçılığı nedeniyle cezaevine düşen babasının 1894 yılındaki tahliyesinden sonra ailenin evi ve mal varlığına el konulur. Cibran ailesi bunun üzerine akrabalarının yanına taşınmak zorunda kalır. Halil Cibran’ın annesi, ciddi geçim sıkıntıları nedeniyle Lübnan’dan ABD’ye göç etmeye karar verir ve dört çocuğu ile birlikte 1895’te Boston’a gider. Ailenin buradaki tek geçim kaynağı, Halil’in abisi Butrus’un açtığı ufak bir dükkan. Halil de aynı sene Boston’da sadece göçmen çocuklardan oluşan bir sınıfta öğrenimine devam eder ve burada İngilizce’yi öğrenir. Bir yandan yabancı olduğu bu ülkenin dilini öğrenmeye çalışırken, kendi diline ve Arapça edebiyatına ilgisi devam eder. Cibran, kendi ısrarı üzerine ve anadiline olan tutkusunu fark eden öğretmenlerinin de desteği il 1897’de burs kazanıp, Lübnan’a döner ve burada Arap Dili ve Edebiyatı’nı, Fransızca dilini ve resim sanatını okur. Yüksek öğrenimini Beyrut’taki El Hikmet Medresesi’nde bitirir. 1901 yılında Boston’a döner. Ancak aynı sene içinde okumak amacıyla Paris’e gider. 1903’te tekrar ABD’ye dönen Cibran, bir yıl sonra Fred Holland Day’s Studio isimli galeride ilk resim sergisini açar. Sergisiyle birlikte tanınmaya başlayan Halil Cibran, bir yıl sonra makalelerden oluşan ilk kitabı olan “Al-Musica”yı (Müzik) çıkarır. 1906’da da öykülerden oluşan “Vadinin Perileri”, 1908’te de “Asi Ruhlar” yayımlanır. 1908 yılında tekrar Paris’e gidip, sanat ve Avrupa edebiyatını okur. 1910’da ABD’ye dönen Halil Cibran, burada ilk İngilizce roman çalışması olan “Deli”yi yazmaya başlar. New York’a taşındığı 1912 yılı, Halil Cibran’ın özel yaşamı açısından çok özel bir yere sahip. Cibran o sene, hayatı boyunca hiç göremediği Arap feminist edebiyatçı May Ziyade ile ömrünün sonuna kadar sürecek 17 yıllık bir mektup dostluğuna başlar. Daha sonra “Aşk Mektupları” başlığı ile yayınlanan bu mektupları edebiyata tutku ile ülkeye özlem, duygusallık ile aklın birbirine karıştığı eserlerdir. 20. yüzyılın ilk çeyreğinin en önemli Arap kadın edebiyatçısı olan Ziyade, Halil Cibran’ın ölümünden sonra kalemi bir daha eline almadı.
Halil Cibran, 1912 yılında ayrıca otobiyografik roman niteliğindeki “Kırık Kanatlar”ı yayımlar. İlk şiir kitabı “Bir Damla Yaş ve Bir Gülümseyiş - Lazarus ve Sevgilisi” ise 2 yıl sonra çıkar. Kendi topraklarından uzakta yaşamasına rağmen güçlü yurtseverlik duygularına sahip olduğu; 1916 yılında Lübnan ve Suriye’de yaşanan kıtlık karşısında geliştirdiği yardım faaliyetlerinden de görülür. Gittikçe daha fazla yaşamın anlamı ile ilgili yoğunlaşmalara giren Cibran, daha önce yazmaya başladığı “Deli”yi 1918’te yayınlar. Mesul ve öyküler biçimindeki yaşam hikmetlerinden oluşan kitaptaki deli, derin uykusundan uyandıktan sonra maskelerini kaybettiğini fark eder ve bundan sonra maskesiz yaşamak zorunda kalır. Edebi açıdan çok üretken bir dönem yaşayan Cibran, 1919 yılında iki şiir kitabına daha imza atar. Arap edebiyatçılarını biraraya getirme ihtiyacını hisseden Cibran, 1920’de sürgünde yaşayan ünlü Arap yazarlardan oluşan Arap Yazarlar Topluluğu’nu kurar. Aynı sene öykülerden oluşan “Fırtınalar” ve mesul ile şiirlerden oluşan “Haberci”çıkar. 1923 yılında ise, yazarın uluslararası çapta tanınmasına neden olan eseri “Ermiş” yayımlanır. “Ermiş” aynı zamanda Arap dilinde kaleme alınan en çok okunan kitaplardan biridir. Cibran’ın taşıdığı derin inanç bu kitabında da dikkat çeker. Ancak yazar egemenlerin sınıfı ile din adamlarının halka karşı ittifak kurduğunu belirtip, din ile dinin yeryüzündeki temsilcilerini bir birinden ayırıyordu.
Cibran, 20’den fazla dile çevrilen ve milyonlarca kez basılan bu kitabı üzerinde 25 yıl boyunca çalıştı. Doğu melankolisi ve Batı dünya görüşlerinin ebedi bir yaşam bilgeliği ile buluşturulduğu bu eserde Kul El Mustafa, on iki yıldır yaşadığı Orphalese kentinden ayrılmak üzereyken halkın ondan bir isteği olur, onlara erdiği gerçeği anlatmasını ister. Halil Cibran, diğer kitaplarında olduğu gibi bu romanın resimlerini de kendisi çizdi. Zira şiirsel resimleri, yazılı eserlerini tamamlayıcı niteliktedir.
1926 yılında “Kum ve Köpük”, 1928’te “İnsanoğlu İsa”, 1931’de de “Yeryüzü Tanrıları” isimli parabol kitaplarıyla felsefesini ifadeye kavuşturdu. Felsefesini anlaşılır bir dille insanlara anlatmayı amaçlayan Halil Cibran, en üretken döneminde yakalandığı karaciğer kanseri hastalığına yenik düşüp, 10 Nisan 1931 günü New York’ta hayata gözlerini yumdu ve vasiyeti üzerine ülkesi Lübnan’da toprağa verildi. “Gezgin”, “Ermişin Bahçesi” ve “Kalbin Sırları” adlı eserleri ölümünden sonra yayımlandı.
Halil Cibran’ın eserlerinde en çok öne çıkan özelliklerinden biri belki de sentezciliğidir. Zira anısı Doğu’nun felsefi akımları, özellikle Sufizm ve Mistisizm ile Hıristiyanlığın etkisi altındaki Batılı felsefeler arasındaki rabıta olarak değerlendiriliyor. Öncelikle yaşam ve ölüm, aşk ve özgürlük, doğa ve yurt özlemi gibi konuları işlediği Arapça ve İngilizce dillerindeki yapıtları, onun dinsel ve mistik iç dünyasını yansıtıyor.
Cibran bir düşünür olarak her türlü eşitsizliğe karşı olup, özgür bir toplumun yaratılmasını hedefliyordu ve eserleri ile buna katkı sağlamayı amaçlıyordu. May Ziyade ile dostluğun temelinde var olan düzene karşıtlığı yatıyordu. Filistinli kadın hakları savunucusu ve edebiyatçı Ziyade, “Kırık Kanatlar” kitabındaki Selma Karameh karakterinin rolünden etkilenip, Cibran ile ilişkiye geçmişti. Halil Cibran hayattayken düşüncelerinden dolayı saldırılarla da karşı karşıya kalmıştı. 1908’deki “Asi Ruhlar” büyük bir yankıya neden olmuş, kilise değer yargıları ve anlayışına ters düşmesi nedeniyle Maronit Kilisesi tarafından afaroz edilmişti. Yaşadığı günlerde kitapları; tehlikeli, ihtilalci ve gençliği zehirleyici bulunarak meydanlarda yakıldı. Eserleri zamanın Osmanlı idaresinin kararı ile Beyrut’ta aleni olarak ateşe verildi. Ancak hala Ortadoğu’nun en tanınmış edebiyatçısı olan Cibran, inançlarından asla ödün vermedi.
Hazırlayan: Meral ÇİÇEK
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA